17 Ağustos 2011 Çarşamba

Özgürlük


Bir insan özgürdür arkadaş.

Kendini öldürmekte, başkasını öldürmekte, hata yapmakta, nefret etmekte, haksızlık yapmakta, yanlış yola sapmakta...

O çok korktuğumuz başarısızlık. Bilmeden. Halbuki sadece başarısızlıklar bir şey öğretir, ve tek amaç gelişmek ve öğrenmekti. Tabi ki deneye yanıla.

Peki ya başarı, o hep istediğimiz, hayatımızı adadığımız, çok feragatlarda bulunduğumuz. Başarı nedir biliyor musunuz? Başarı bir hiçtir ve sadece egonuzu tatmin eder, “ben yaptım ve ya benim” demenin o eşsiz duygusu yok mu? Annenin babanın seni motive ettiği. Sen başarılı olacaksın ki o da egosunu tatmin edecek. Bahsedecek insanlara benim çocuğum şöyle böyle, şunu kazandı, şunda birinci oldu, maaaşı şu, altında bu kadar adam çalışıyor. Umursamadığı ve ya göremediği şeyi söyleyeyim, çocuğunun mutsuzluğu pahasına. Halbuki ne çok dinlediniz sözünü neleri feda ettiniz, ne çok suçlu hissettiniz, hissettikçe suçlu kalındı.

Evrensel yasa 1; bir insan tamamen özgürdür.

Evrensel yasa 2; şimdi ne yapacağız? Hep verdiğim örnek : çok dertlisin, mutsuzsun ve hastasın ya, eğer yan mahalleye meteor düşerse tüm dertler unutulur ve “şimdi ne yapacağız?” olur. Değil mi?

Kanser hastası olduğunu öğrendiğinin bir gün öncesi ve bir gün sonrası mesela. Konu her zaman “keşkelerin bir şey getirdiği yok ne şimdi ne yapacağız?”.

Şu an elektrik kesilse ve gelmeyecek olsa... İşte o zaman gerçek hayat başlar.

Evrensel yasa 3; her neye direnç gösterirsen sana yapışır ve seni bir daha da bırakmaz. Direnç göstermek hayır demektir, olamaz demektir, kızmaktır, üzülmektir, olmamalı demektir, bunu söylerken titremektir. Hata mı yapmıştın, “hiç durmadan hata yap o zaman”.

Sokakta tüküren adamdan mı nefretin? Her gün karşılaş.

Seni terkettiği zaman çok “olamaz” dedin ama farkında mısın o zamandan sonra hep terkedildin. Onlara şöyle davranmaktı hatan, hep aynı hatayı yaptın, hiç ders çıkarmadın sanki programlı gibi, kızgınlığın da hep arttı. Sanki şu lanet olasıca dünyada ilk ve tek kez sen terkediliyor muşsun gibi. O kadar abarttın ki bunu kendini o zamandan bu zamana hasta ettin. Tebrikler.

Tamam hadi hata yapmış ol. Şu yukarıdaki evrensel yasa uydurmalarına da aldırmamış ol.

Sana söyleyeyim, şu zamana kadar bu durumda kalmış olma özgürlüğün kadar şu an artık bunu bitime özgürlüğün de var. Hata yapma özgürlüğün de var. Vardı.

Hata yaptığımızda 2 seçeneğimiz olur, başaracak kadar yeterli değildin ve eksiklerini gider, ve iyi ki bununla yüzleşme fırsatı buldum, yüzleşmemek eksik olduğun gerçeğini değiştiremez, senin şu an zorlanarak yaptığın sadece yüzleşmek. Diğer seçenek ise isyan etmek. Nefret kusmak, olanı değiştiremeyecekken kendine karşı sistematik bir savaşa girişmek, hiç te mükemmel olmadığın için kendine kızmaya başlamak. Suçluluk duygusuyla, kendini cezalandırmak, ve kendine şöyle oturaklı bir boyun fıtığı hak görmek. Hayırlı olsun.

Evrensel yasa 4; korktuğun başına gelir. Kesin gelir.

Bu arada burada yazılanlar senin bilinçaltında olup bitiyor ve sen bunlardan yüzde onunun farkında olarak bu deneyimi yaşıyorsan şanslısın. İyisin yani.

Farkındalıklar artık yokmuş gibi davranılamayan şeylerdir. 30 yaşınızdaki haliniz ve 20 yaşındaki haliniz gibi.

Hata yapmaktan korkarsan hata yaparsın. En mükemmeliyetçi insanların en istikrarlı şekilde vasatın altında seyretmesi gibi. Nasıl hayatlara sahipken nasıl da “ aslında ben çok mükemmeliyeteçiyimdir” demelerinin fotoğraflarını çekmek sergilemek isterdim. Ne yalan söyleyeyim.

Evrensel yasa 5; neye dikkat edersen onun farkında olursun. Bir çocuk oyun ve oyuncak farkındalığında olacağı gibi, iş adamı şirket, çek, ev kadını çocuk ve dizi. Öteki siyaset, öteki acı hüzün, öteki kıskançlık, öteki hırs hormonları, kimisi şifa, kimisi depo, kimisi dini ritüelleri, kimisi borç kiminin harç. Önemli olan dikkat ettiğin şeyi ne oranda kendin belirlediğin. Yoksa güruhla mı gerçekleşti, yoksa hepsi yalan mıydı? Yoksa çok mu tutulduk.

Tanıştırayım, daha bebeklik kayıtlarınızın size armağanı, “başka türlü düşünememe”, koskoca bir kırmızı kurdelalı.

Maliyeti ne bilir musunuz, daimi mutsuzluk. Aman ne güzel. Suyundan koyma, çünkü bu kuru ve leş gibi yenen bir yemek.

Yoksa insanlar özgürdür, yaşanması gereken şeyleri hangi hiç bir değişmeyeni olmayan dünyada değişmeyen kural olarak adama dayadın. SIÇTIN BIRAKTIN.

Değişirdi arkadaş, sen görmesen de değişmeyen bir şey yok. Ve sen görmüyorsan o şey yoktur kafası bir ölüm fermanı.

İzin verdiğin oranda evrenle uyum içine gireceksin. Tüm başına gelenler. Kendine yasaklarsan direnç gösterdiğin şey seni bulacak bir bakacaksın “ulan olmasın dediği şeyi yaratmışız”.

Çocuğa dokunma dersen dokunacak işte.

Kimseyi olduğu durum ve davranıştan dolayı suçlayamazsın çünkü bilmezsin ki o adamın tam o anda o durumda olmak ve öyle davranmak için öyle gerekçeleri vardı ki, sana anlatamazdı ve sen de anlayamazdın. Ve sırf sen bilmiyorsun diye onu yargıladın, suçladın, hor gördün.

Yaptığın neyse de asıl sorun aynısını kendine yaptığın. Ve çok acımasızsın.

Oytun Okkır

5 Ağustos 2011 Cuma

Canlılık



Bir insanda canlılık belirtileri olmalı. Muzurluğu kovalayan bir surat. Ciddiyken ciddi ama gayri ciddi olma firsatlarını kovalayan. Recep İvedik’in dediği gibi “içindeki çocuğu öldürmemiş muhafazasındayım”.

Çocuk yönünüzün bilgelik, öte tarafla bağlantı, yaratıcılık gibi yönlerinizi kontrol ettiğini nereden bilecektiniz.

Bir düşünün çevrenizdeki insanları, buna göre bir değerlendirin. Ben diyorum ki o salak dediğiniz insanlar çok daha mutlu, ve daha yaratıcı.

Özgünlük? Kafasına göre takılma, kimseye benzememe? Özgünken, kafana göre takılıyorken, iddiasına girerim hiç bir hinlik düşünmüyor, hiç bir üzüntünü hatırlamiyor, hiç bir olumsuz duygu hissetmiyorsun. Çünkü neye dikkat ediyorsan onun farkındasın, o an sezgisel bir şekilde içinden geldiği gibi davranırken içindeki öz ile birleşiyorsun, bu seni mutlu ediyor. Aslında tek yaptığın o an kolaylıkla endişelere dikkat edebilecekken kolaylıkla içinden geleni de engellemeyebiliceğin. Engel korku, kabul vs. türlü isimler alabilir. Sadece ötekine değil de buna dikkat etmeyi seçmek, bu aynı zamanda dramatik bir olay içerisindeki komik durumları farketmektir. Cem Yılmaz bunu yapıyor, aklında kalıyor ve sonra kendine has bir şekilde hepimizin bildiği o anı bize geri anlatıyor ve bu onu en çok aranılan, görmek istenen ve dolayısıyla çok zengin yapıyor. Bana sorarsanız onun asıl zenginliği o anlarda kendi eğlenmiş olması, çocuk gibi olması, parasızken de muhtemelen aşağı yukarı aynı oranda mutlu olması ve istediği şekilde davranıp istediği şeyi yapmaktan korkmuyor olması. Hepimizin hayali... Bizi kendine çekiyor. Özü bizi çekiyor.

Onun farkı ne? Muhtemelen annesi ve ya babasından öğrendi hayatı böyle görmeyi, kimsenin çok istediği ve göremediği şekilde.

Ramtha’nın söylediği gibi bir el, bir kova ve kovanın içinde su var. El yukarısı, kova ebeveyn, sorumluluk sahibi, koruyucu yön ve işi suyu bir yerden bir yere güvenlice dökmeden götürmek. Su ise, asıl iş, taşınması gereken, çocuk yönümüz, tanrısal kısmımız. Bazen taşan.. Ve illaki bir kovaya ihtiyaç duyan. Fakat asıl işe dikkat.

Canlı olmak Osho’nun da dediği gibi başlı başına risklidir, hep ölme riskin var, son ana kadar. Ve öldüğünde artık hiç bir risk yok. Özgürlük. Her ne kadar çok korkulsa da. Risk almaktır bu sebeple hayat, canlılık burada.

Dolayısıyla yukarıda bahsettiğim iki yarı canlılık ve ölülüğü temsil ediyor, çevrenizde yok mu çoktan ölmüş insanlar.

2 Ağustos 2011 Salı

Yasak


Onlara hiçbir ahlaki, kültürel ve dini sebeple bir şeyleri yasaklamayın, çünkü suç yasağı dünyayı bir cehenneme çevirecek, bastırılmış cinsellik aşırı merakı, paketteki sigara öldürür resmi kanserleri ve ölümü, uyuşturucu yasağı uyuşturucu toplumunu getirecek. Getirdi.

İyi ki cinayet bir suç, dünyanın her yanı cinayet. En büyük cinayet aç bırakmak. Afrikada her gün binlerce insan sırf kapitalizmin arzusu yönünde ürün üretemediler ve dolayısıyla iş yapamadıkları için dünya nimetlerinden bir bardak suyu dahi alamıyorlar. Bu bir cinayettir, en sessizi ve en acılısı, en dikkat çekmeyeni, en normali, en toplusu, en sistematiği, en uzun zamana yayılmışı, en sinsisi, en insanlık dışı olanı... Yoruldum gerisini siz bulun. Ve cinayet yani bir adamın öfke ve alkolle bir başka adamı öldürmesi bir suç. En azından öldüren ve öldürülen birbirinin suratına bakıyor, kendi işini kendi yapıyor ve biri sonradan suçlu hissedecek. Halbuki öte yandan o diğer insancıklar sırf kapitalizm kafasında işe yaramaz oldukları ve köle dahi olamadıkları için bu toprağın suyundan ekmeğinden pay alamıyorlar, uçağa falan binip dünyanın öteki tarafını gezip ruhlarını zenginleştiremiyorlar, bilgi, yemek ve sağlıktan hiç bahsetmiyorum. Neden? Parası yok. Ama ben şahsen bu zamana kadar Afrikalıları inandığım Unicefe emanet edip içimi rahatlatmıştım...

Binlercesini öldüren sırf tvde öyle dediler diye %50’nin üstünde destek ve takdir dahi alabilir. Milyonlarcasını öldüren yine tvde “ama bu terorizm” deyip bizi korkutup bizi koruduğuna bizi inandırabilir. Ve biz milyon misli az suçluya çullanırız halbu ki o rehabilite edilebilir, pişman, dünyanın eko dengesini bozmadı, topluca ruh halini bozmadı, toplam hissedilen korkuyu arttırmadı ve özünde halen iyi.

Neyi niçin yaptığımızı bilmeden toplu hipnozdayız. İçinizdeki stresin sebebi neredeyse hiç bir şeyi neden yaptığınızı bilmemenizden kaynaklanıyor. Bir hikaye duymuştum, hatırladığım kadarıyla; bir dini büyük bir cihatta karşı orduyu yeniyor ve kralı ve ya artık neyse yakalıyor ve boynuna kılıcı dayıyor tanrı adına öldürmek üzere. Ölen diğerinin suratına tükürüyor ve galip de kılıcını çekip gidiyor. Adam “niye beni öldürmedin?” diyor, galip te “seni tanrı adına öldürecektim ama şimdi öldürürsem öfkem yüzünden öldürmüş olacağım.”

Amsterdam’da uyuşturucu serbesttir ve turistler bol bol uyuşturucu içer, halbuki halk neredeyse hiç içmez. Onlar için cazibesini yitirmiştir.

Cinsel tabular vajinusmu, erken boşalmayı ve abuk subuk cinsel hayatlar getirir.

Bir çocuğa neyi yasaklarsanız, onu yapacaktır. Her neye direç oluşturursanız ki bu “olamaz” demektir, “yasak” demektir, aslına bakarsanız “kötü” demektir size yapışır ve sizi bir daha da terketmez. Bu mor fil düşünme denen bir kişinin mor filden başka bir şey düşünemez olması kadar basittir. Özgürlük durumu ise dinginlik, kendini kontrol, bir şeyleri sadece istediği için yapma, ve o iç stresten kalıcı kurtulma demek. Fakat aksi durumda yasaklayana, yasaklar delineceği için çok zor gelecek ve yasaklananın da tüm dikkatini oraya çekeceği için gereksiz tutulma, yaşanabilecek milyon tane harika olaydan tutulma sebebiyle uzak kalma demek olacak. Neye dikkat ediyorsam onun farkındayım. Yasaklar dikkat çeker...