23 Şubat 2012 Perşembe

Obje

Herkes fırsatını bulsa, yanına arkadaşlarını da alsa doğanın içine yerleşse ister. Neden? Yerleşmeyi bırak orman gezisi iyi gelir.

Bana sorarsanız ağaç, dere, hayvanın hissettirdiği şey besleyici ve onarıcıdır.
Bilim buna temiz hava iyi gelir dese de, sadece düşünmek de iyi gelir, bilgisayarda arka fon yapmak da, evde ev hayvanı da.

Denememişler “evde hayvan olmaz” demesin, bugün evine bir yavru kedi alan, bir sene sonunda hayatta “keşke almasaymışım” demez, hatta bakarsınız insanlarla geçirmediği zamanı onunla geçirir olmuş, onunla konuşur olmuş. İnsanoğlu ne ilginç. Şu ön yagılara neler neler feda ediliyor, ihtimaller sonsuz. Neden geri kaldık harika bir belki 15 yıllık hayvanla daha bir tam yaşam deneyiminden?

Hayvan tüyüne karşı uyarıları ciddiye aldık diye. Annemiz ruh hastasıydı, temizlik hastası, hastalık korkağı diye. Program da öyle kendi kendine pek kolay bozulmaz ne yazık ki.
Sadece ondan mı geri kaldık? Yan mahallede ki tanışmadığımız çocuk? Üniversite kantininde ki tanışmadığımız insan. Korktuk diye. Gitmediğimiz ülke, yemediğimiz yemek, tanışmadığımız diğer insanlar, farketmediğimiz diğer hayatlar, kültürler, müzikler, yapmadığımız hatalar, macera. Olsa olurdu. Zaman hepsine yeterdi. Sorduklarında “hayır” dedik “istemiyorum”, aslında biz de bilmiyorduk ki istemiyor değildik korkuyorduk, hem yeni olandan korkmaya alıştığımız için hem de onaylanmama maliyetlidir şimdi ülkemizde. Gez kırmızı pank saçla, iş mi kalıyor, koca mı kalıyor, anne mi kalıyor, baba mı kalıyor, devlet dairesi mi, polis mi, sokaktaki adam mı?

Her deneyim bir duygu demek ve aslında hiç bir zaman kelimelere tam dökülemeyecek, anlatmak mümkün değil, en iyi ihtimalle ona olabildiğince yakın bir durumu veya kişiyi tasvir ederim, ama parfümünün hissettirdiğinden veya sokak çalgıcısının hissettirdiğinden bahsedemem, aslında aklımda kalan tüm o küçük duygularının baskın olanlarının hatırlanması. Öğrenirim. Çanta çalınırsa yer lanet olur. Sana kilolu olduğunu söylerse artık baskın duygu öfkedir. Ve yine tarif edilemez. Yaşayan bilir. Ve yaşanmalıdır, kütüphanedir, vizyondur, devlet başkanı kapasitesidir, bilmektir, sevmektir, yarın daha iyi hissettirecek kararlar alabilmektir. Ve hatalar en öğreticiler olacak.(bknz MS 2150 kitabı).
İşte ne sebepten olursa olsun birisine bir şeyi yasaklamak veya yaşamasını kendi ön yargı ve korkuları sebebiyle engellemek, o insanı obje yapmaktır.

Objenin özellikleri ; bana ait, hiçbir yere gidemez, başkası “benim” diyemez “ağzını kırarım”,onu ne istiyorsam öyle kullanırım, karar falan veremez ve en bombası; obje bana borçludur, tabi ki hiç bir yere gidemez, ben onun parasını vermişimdir.

Neleri mi objeleştiriyoruz?Çocukları, kandınları, hayvanlarımızı, çalışanlarımızı. Adam kadını obje yapıyor, kadın da çocuğu.

“Ben daha iyi bilirim” çünkü “yaşlıyım, babayım, hocayım, para bende, ben master yaptım, albümüm 10.000 sattı, hiçbirşey olmama gerek yok erkeğim, sen de kadın”.
Kendini yoketmek basitçe. Yaşamamış bir toplumuz biz. Pek bir şey bildiğimiz yok, hava civa. Ne dese kaale alınamaz. Ondandır asıl cehalet (sonuçta kimse hayatın içinden bir matematik sorusunu çözemediği için cahil olmuyor, oturup kalkmasını, saygıyla sonuna kadar dinlemesini bilmediği için), geri kalmışlık, gizlenmeye calışılan gitgide artan hastalıklar, derin mutsuzluk, tatminsizlik, öfke, diğer aklı evvel ülkelerin oyuncağı olmak.

Kimsenin verdiği kararın çok bir referansı yok, hayatla ilgili asıl kimse pek bir şey bilmiyor çünkü. Fizik ötesi yani duygusal farkındalık eksik, maliyet, acı ve saydıklarım, boş geçen hayatlar. E sıkıntı yapar tabi.