30 Mayıs 2012 Çarşamba

Duygusal Farkındalık



Duyguların ve duygusunun hem kendi için hem karşısındaki için fakında olmaktır. Duygusal zeka EQ ile ilintilidir. “Ne için ne yapıyorum?” sorusunun cevabıdır.

Karşınızdaki size bir şey anlatırken gösterdiği duygu bazen aslında gerçek hissettiği şey değildir. Bu duygusal yalancılıktır. Bunu herkes yapar. Gerçekten ne hissettiğini bilmek istersiniz. Gerçekten mutlu mu? Şu andan memnun mu?  Benden memnun mu? Sözünde duracak mı? Beni sevdi mi? Bana güvendi mi? Ona yalan söylediğimi anladı mı? Gerçekten üzgün mü? Gerçekten üzgün değilse neden öyle gösteriyor? Duygular ve düşünceler üst üste binmiş durumdadır.

Her zaman karşımızdakinin ne hissettiğini tahmin ederiz. Ve bunu mimiklerinden, tepkilerinden, davranışlarından anlamaya çalışırız. O da gizler. Ama eğer artık onu tanıyorsanız bilirsiniz nelere önem verdiğini, ne kadar kuralcı olduğunu, ne kadar açık olduğunu, yalana ne kadar eğilimi olduğunu, ne kadar düşündüğünü söyleyebildiğini, hayır diyip diyemediğini, hangi dilden anladığını, nelere dikkat etmek gerektiğini, nasıl hoşuna gideceğinizi. Bir kere birisini tam olarak anladığımızda o kişi ile sorun yaşamaz oluruz. İlişkimiz yolunda yürür, iş yaparız, gereksiz durumlara öfke yüzünden enerjimizi ve zamanımızı ona vermeyiz de gider arkadaşlarla eğleniriz, hoş bir film seyrederiz, olumsuz his azaldıkça sağlık ve mutluluk geleceğinden sağlıklı oluruz.

Her an gelecek için tahminlerimiz var, en doğru tahmini yapan, en az hata yapan, en konforlu hayat yaşayan oluyor. Konfor koltuktan gelmez bundan gelir. İnsanlarla ilgili gelecek tahminlerimiz de var, kezadır.

Ortaokuldaki sınıfın garip çocuğunu hatırlayın. Tepkileri bir garip olduğu için tüm sınıf ondan uzaklaşmıştı ya da onunla dalga geçiyorlardı. Farketmedikleri şey o çocuk sadece duyguları anlayamıyordu, lafı uzattığı zaman karşısındakinin sıkıldığını, ani tepkilerden herkesin korktuğunu, insanlar arası arkadaş olma yazılı olmayan duygusal sözleşmesine göre öyle lap diye birisiyle arkadaş olunamayacağını, güven kazanma süreçlerini, içini açma içini görme süreçlerini bilmiyordu, anlamıyordu. Belki tüm merhabalar onun için aynıydı, konuşmak istemeyen insanı ve ya ondan hoşlanmayan insanı anlayamıyordu. Ve hep kendine kızıyor, bu durumlardan kaçayım derken daha çok içine düşüyordu.

Bu insan sadece ortaokulda yoktu, orta yaşta da var, orta direkte de... İlişkileri bozuk insanları ne sanıyorsunuz? Erkeklerin kadınları ve kadınların erkekleri anlamamasını.

Duygusal farkındalık dış tahminlerde olduğu gibi iç tahminlerde de asıl etkendir. İnanır mısınız bilmem ama toplumun büyük kısmı ne hissettiğini bilmez. O an endişeli olduğunu farketmez. Korktuğu için bu işi yaptığını, bunun normal olmadığını, herkesin bunu yaşamadığını, bu duygu ortadan kalksaydı nasıl hissedebileceğini tahmin edemez, daha duygunun farkında değildir.

Sorun çözmek için önce sorunu tanımlamak gerekir.

İçsel duygusal farkındalık beraberinde niye böyle hissettiği sorusunu getirir. Önce varlığını kabul edelim, sonra nedenine bakalım, sonra ne yapabileceğimize.

Ben kişisel olarak kişinin ne dediğini dinlemem, anlatırken ne hissettiğini takip ederim ve aynı anda kendi hissettiğimi de bilirim. Eğer buna dikkat ederseniz hikayenin çoğu zaman anlatıldığı gibi olmadığını görürsünüz.

Birisine “seni seviyorum” dediğim zaman bu onu gerçekten sevdiğimi göstermez, çoğu zaman tam tersi de hissediliyor olabilirim zaten sevgi gösterilen bir şeydir onu kelimeye dökmek ne saçmadır, hatta gösteremediğim için ve artık sevmez olduğum için söylüyor bile olabilirim. Duygusal yalancılık. Aslına bakarsanız abartı sevgi gösterileri de budur.

Karşımızdakini onaylama da budur. “Onaylıyorum” demesek de o anki mimik ve kafa hareketi veya bir küçük gülüş ile yalan söyleriz. Sonra başımıza büyük işler açılır. Bu sürecin fakında olmak duygusal farkındalıktır .

Duygusal farkındalık cuma namazından çıkan herkesin aynı oranda ruhani beslenmeyi sağlayamamış olması, içselleştirmediğinin farkında olmaması, tabi ki aynı oranda sevap kazanamadığıdır.

Bir hikaye; Hz. Ali bir cihatı kazanır ve düşman liderin boynuna kılıcı dayar, lider de ona tükürür ve Hz. Ali kılıcını kınına sokar ve gider. Adam arkasından bağırır ”beni neden öldürmedin?”. O da der ki “seni eğer şimdi öldürürsem bu sana olan öfkem yüzünden olur, ama ben seni Allah adına öldüreceğim”. Bu hikaye bir şey yaparken bunun duygusunun farkında olmayı en iyi özetleyen hikaye bence.

Erkeklerin duygusal farkındalığı genelde daha düşük olur. Kadın kötü hissederse adam bunu anlamaz, adam kötü hissederse kadın bunu hemen anlar. Kadın çok kötü hissetmeye başladığında adam ancak o zaman anlar.

Kızlar babalarına daha kolay yalan söylerler ama anneler anlar, çocuklar annelerine daha kolay açılırlar, onlara yalan söylemek daha zordur ve onlar anlatılırsa anlar, yargılamayı kesebilir ve yapıcı olabilir. Empati.

Dünya üzerindeki doğa ölümü, insan ölümü, savaşlar devletin tepesindeki adamların çatışması ve bencillikleri yüzünden kaynakları ortaklaşamamaları ile ilgilidir. Kendi kendini yok eden bir sisteme dönmüş olmak. Bu sert babanın çocuğunu bir hiç uğruna nasıl kırabildiğini de açıklar, maçlardan sonra sporla alakası olamayacak çatışmaları da, savaş denen şeyin varlığını, ne uğruna ne yaptığımızın farkında olmamaktır. 

Dünyayı bu hale getirenler kadınlar değil, erkekler. Bu insanların nasıl da olmadık şeylerin askeri olduğunu da açıklar. Empatisizlik. Fanatiklik. Gözü görmeyecek olma, hissettiği nefreti farketmeme, daha tanışmadan kararını vermiş olma, ön yargılı olma, tanrıdan uzağa çekilme, hasta olma, hasta etme.

Photoshop, makyaj, pahalı kıyafet, sahte kahkaha gerçek olanı saklamak içindir. Ve kişiler bize “iyiyim” dediği zaman bunu gerçek sanırız, bize gülüyorlar diye bizi seviyor sanırız, ok dedi diye ok sanırız, benim iyiliğim için söylüyor sanırız halbuki kendi çıkarı için öyle yapıyordur. Anlayamayız içini çünkü bakmamışızdır. Aynı kendi içimize bakmamamız gibi. Kendileri bu zekaya sahip değil diye asıl olanları anlayamıyor diye başkalarının da onu anlamayacağını sanır ve bir görünüme bürünür.

Halbuki bazı insanlar bunu yemez, kelimelere takılmaz, kıyafete, paraya, dışsal herhangi bir şeye, söze bakmaz. Aslında ne olduğunu anlamaya çalışır, o sıra susar, dinler, konsantre olur, gözlerine bakar, sakin kalır, sadece anlamaya ve öğrenmeye çalışır, o anın anlamı sadece yeni birini tanımaktır. O an söylenen hiçbir şey inanmak veya inandırmak adına değildir, ikna süreci yoktur, tam olarak karşımdakini anlamak ve kendimi tam olarak anlatma durumudur.

Duygusal farkındalık kimseye zarar veremeyecek olmaktır. Şekilci olmamaktır, salak bir kural yüzünden tüm hayatını mahvettiğini bilmektir, uyum sağlamaktır, dişil enerjidir, şanslı olmaktır evren böyle tipleri sever. Öz ile bağlantılı yaşamaktır. Olduğu durumda olmaya hakkı olduğunu bilmektir, bunu ifade edebilecek olmaktır. Karşısındakinin bir düşman olmadığını sadece kendisi gibi hayatı kotarmaya çalışan bir insan olduğunu bilmektir. Yargılayamaz olmaktır. Gün batımından zevk alabilecek olmaktır, her defasında farklı olduğunu bilmektir. Yemeğe bakıp kafasında kalori hesabı yapmak yerine tadına odaklanabilmektir. Hayattan zevk alabilmektir. Evrene izin verebilmektir, başta zorla bir şeyin parçası yapılmış olduğunu, artık hayatı yeterince algılayamaz olduğunu bilmektir. Hayattan zevk alamama neden olur sanıyorsunuz? Büyük olmaya çalışma çabasının altında aslında kendini küçümseme, değersizliğini öğrenmiş olma olduğunun farkında olmaktır. Kasıtlı eksik hissettirildiğinin farkında olmaktır, eminliktir, korkusuzluktur, öğrenme sürecidir, yargıçlık taslama değil.

11 Mayıs 2012 Cuma

İKİ TİP ZİHİN


Üst  veya alt hissetmiyorum, kötü hissetmiyorum veya hissettirmiyorum. Amca, yenge, anne, baba, komutan, sef, patron, bey, hanım, hocam, kocam, bacım, CEO, abi benden üst veya alt değildir.

 Kimseyi inandırmaya çalışmıyorum veya kimseyi kontrol etmek istemiyorum. Ne üstünden geçinmek, ne kayrılmak, ne inandırmak ne inandırılmak. Fikir alışverişi inandırma savaşı değildir, karşımızdakinin dünya görüşünden bir kesit duymak içindir, alırım, bakarım ve kitaplığıma koyarım. İnanmak veya inanmamak değil sadece haberdar olmak. Orada bir adam var kafasında bunlar var. Bu caziptir, bu asıl zenginliktir, geniş dünya görüşü. Hiçbir şeyin askeri olmamış. Yok mu çevrenizde çevresiyle uyumlu, iddiacı olmayan kişiler? O dandik görünüşlerinin altında birşeyler gizli sanki, bir bilgelik ve gücünü tamamen sessizlikten alıyor.     
Zaten karşımdakinin ne dediğini anlamak için tamamen sakince dinlemeliyim, ama içimdeki o ses karşı tezler üretirken, savaş çığlıkları atarken anlamıyorum sadece duyuyorum. Halbuki ben bildiğimi zaten biliyorum ve bu benim tek sahip olabileceğim şeydir bir anda kaybolmaz. Yeni bilgiye izin vermeliyim ve eskiler ile kıyaslamalıyım, kime ne getirdiğine veya getirmediğine bakmalıyım.

Bir konuşma esnasında birbirini anlamama bundan kaynaklanır. Ve bunu tam yapan kimse yoktur. İletişimsizlik, tüm sorunların temeli.

Elbette bunun diğer adı ön yargılar. Varlığı oranında beslenemiyoruz.

Bir insan ne kadar ön yargılıysa o kadar değişik kişiler tanımamış, değişik ortamlarda bulunmamıştır, o doğru seçimi çok az seçenek arasından yapmıştır. Erken yaşta ondan bir asker yapılmıştır, ne yazık ki... Onun kütüphanesi 3-4 kitaplıktır belki de sadece. Bu insanın bu durumda olmaya hakkı vardır, kaçırdıklarını hiçbir zaman öğrenemeyecektir. Gelecek tahminleri bildikleri değil inandıkları üzerinden sanki biliyormuş gibi yapılmıştır. Bu onun hayatına hiç durmadan kötü gelmiştir, özellikle sağlık, mutluluk ve ilişkiler gibi alanlarda. Ve belki hala belli bir takım hiyerarşik anlayış gereği ya zulm altındadır ya da zulm ediyordur. Başka insanlar adına kararlar almaya çalışıyor, statü ve tehdit zoruyla çevresine “DOĞRUYU” öğretiyor olabilir. Halbuki konuşan kişi dinleyemez. O kişi hayatında ne kadar çok konuştuysa o kadar dinleyemeyecektir. Bilmemekten kötüsü bildiğini sanmaktır.O kişi doğru karar vermeye çok uzaktır, karşılaştırma yapacağı argümanı yoktur, fazla bir şey yaşamamıştır bu hayatta, yeterince çeşitli insan tanımamıştır ve birçok deneyimden rejimsel toplumsal korkutmalar sebebiyle uzak tutulmuştur. Bu konum o kişiye sıranın olna gelmesi sebebiyle verilmiştir, o herhangi bir sınavda yeterliliğini kanıtlamış değildir. Sözleri dikkate alınamaz, korkutma en sevdiği araçtır. Duygusal farkındalığı yoktur. Ne hissettiğini, neden hissettiğini bilmez ve sizinde ne hissettiğinizi ve neden öyle hissettiğinizi bilmez. O bir sistem kurbanıdır, IQsu geliştirilmiş bir bireydir. İnşaat alanında çok başarılı olacak, iletişim alanlarında başarısız olacaktır. İçsel dünyasından bihaberdir veya baskılıyordur. En temelde korkuyordur. Rol yapar. Dinlemez. Makamı ile kimliğini örtüştürür. “Bey, Hanım” denmekten kendini üst görmeye başlamıştır, bu tuzağa düşmüştür. İki tip zihinden hiç durmadan “nasıl olur, olmamalı” diyenine sahiptir, “bu zaten var ve ben bu durumda ne yapacağım” diyenine değil.  Olana direnç gösterecek kötü hissedecek, bir mantığa oturtmaya çalıştıkça delirecek, etiketlemekle çok zaman kaybedecektir.

İşte olanı olduğu gibi kabul ve onunla uyumlu davranışa girme zekası ise “Duygusal Zeka”dır. Yaşanan olumsuzlara direnç mi göstereceğimizi yoksa izin mi vereceğimizi belirler. Ve bu da ondan sonra yaşanacak olayları. Hayat tesadüf değildir. Öğreninceye kadar sınavlar devam edecek...