Kabak Koyu’ndan döneli birkaç gün oluyor. Orada 21 gün
gönüllülük yaptım, yani 7 saat çalışır, kamp işleri yapar, tuvalet temizler,
ortamları toplar, akşam olmaya başlayınca mumları yakar, bulaşık yıkar, bira
kasaları taşır, bahçe sular, işini kötü yaparsa azarlanır demek. Her normal
yerdeki gibi. Yeme ve yatmaya para vermez. Ne kadar uzun süre kalırsa o kadar
iyidir, çünkü adapte olmuş ve işini daha iyi yapar demek. İşini iyi yapmak tek
başına yetmez diğer insanlarla uyum içinde olmak da çok önemlidir. Ve aynı
sürede eğlenmeyi ve öğrenmeyi bilmek.
Kabak kamplardan oluşuyor ve kamp sahipleri dışında hemen
kimse insan arası hiyerarşiyi ön görmüyor. Abla, teyzeler, amca, bey, hanım,
müdür, şef, hoca yok. Aslında etiketler de yok. Öğretmen, mühendis, zengin,
fakir, eğitimli eğitimsiz hatta yaşlı genç ayrımları yok.
Ev arkadaşım Leyla oradaydı, gönüllüydü, ben de Ramazan Ayı’nın en büyük terapi ayı olmadığını bilerek İstanbul’daydım. Ayarladık ben de gittim. 3-10 arası çalışdım. Yukarıda yazan işlerin bir kısmını yaptım ve onun dışında yapılacak ne varsa onu yaptım.
Orada birçok harika insanla tanıştım. Herbiri hayatın bir
yerindeydi ve bir takım sorunlar çözmeye çalışıyordu. Her tip insan, karışık.
Elbette yine benzer açıklık, en azından belli bir seviye konuşmayı sürdürebilir
olanlar.
Kamp çöplerini ayırıyor (cam, metal, kağıt), organik çöplerini
doğaya karıştırıyor, çok az damla damla su kullanıyor, akşamları sadece
mutfakta elektrik var. Bu bilinçhali bu
sefer gerçekten aklıma yattı. Beton kullanmamışlar,
çimentosunu çam iğnesi karıştırarak yapmışlar. Bu kampın adı Reflections. Her
yer yeşillik, muz ağaçları. Denize iniş 15dk. En yukarıdaki kamp. Barından
uzaktan harika bir deniz manzarası var. O kadar harika bir tuvaleti var ki bir
yarışmada Avrupa’nın en harika 10 tuvaletinden biri olmuş. Dağ manzaralı ve
içinde sazlar, bitkiler var, geniş. Gece 12’den sonra barın sesi çok açılmıyor
çünkü hemen altı bungalovlar, millet rahatsız olmasın diye.
Patron soğuk, saygılı, iyi niyetli ama duygusal olarak
sertleşmiş biri. Detaycı ama baskıcı değil.
İlk günümün sonunda dönmeye neredeyse karar vermiştim.
Fiziksel olarak fazla yorucuydu, hava ölümüne sıcaktı ve oranın sakinlerini
belkide çok samimi bulamadım. Ama “alışırsın” da diyorlardı. Aynen öyle oldu,
her geçen gün daha iyiydi. Sonra zaten bahçe işlerini iyi yapamadığımı düşünen
patron saatlerimi değiştirdi. Sabah 6.30-11.30, akşam 8.00-10.00 (akşam bulaşığı)
şeklini aldı. Böylelikle insanlar daha günlerine başlamadan ben işlerimi
hallediyordum, ve tüm öğleden sonra benimdi. Sıcak saatte çalışmıyordum ve
yemek yeme zamanları yani kayıp zamanlar benim mesaimdi.
Kabak Koyu şehir özelliklerinden gerçekten uzak. Elektrikler
saatte bir gidebilir, su basınçsızdır, insanlar birbirine baskısızdır. Çok
yaralanma olur, doğa malum. Herkes her şeyi duyar, herkes (nispeten kalıcılar)
birbirini tanır. Dedikodu tabi ki sevilir. Orayı gerçekten sevdim. Hep orada
yaşar mıydım diye düşündüm. Oradayken fiziksel aktivite, besleyici güneş, temiz
hava, etsiz yemekler beni gerçekten besledi. Gelmeden yani son durumda,
işlerimi zevkle ve kolayca hallediyordum, insanlara fiziksel hizmet etmenin
tadını çıkarıyordum, herkesle aram iyiydi. Kampta ilişkiler açısından çok sorun
yaşamadım, benim için iyi bir testti. Tek sorun yaşamaya yaklaştığım anlar,
akşam sohbet ortamlarında benim yaptığım sohbetin fazla derin olması ile ilgili
sorunlardı. Ben aslında sadece karşımdakini tanımaya çalışan birisi oldum,
sınırlarını anlamak içindi herşey, şeklini görebilmek. İnsanlar bıraksanız
aylarca goy goy muhabbet yapar, hiç gocunmazlar. Şunu içtik, bunu yedik, öylemi
yapsak böyle mi? Boş muhabbet. Kendinden bahsetmemek kaydıyla ne anlatırsan
anlat. Genelde bir bilinmek de istememe, bilmek de istememe gibi, sanki sevmek
de istememe, sevilmek de istememe hali gibi bir şey.
Şelaleye tırmandım, tehlikeleri vardı, ben bir de terlikle
gidilmemesi gerektiğine dikkat etmemişim, yolda farkettim, bir ben. Harikaydı. Cennet Koyuna gittim, 6 kişi 4
saatliğine tekne kiralayarak. Bizim iki kişi gelmeyince arkadaşla sahildekilere
sorduk 2 kişi var mı diye. Bulduk ta. Koy harikaydı gerçekten, medeniyet yok,
sırf doğa. Kabak da çok güzel gerçi. Suyun rengi harika ve sıcaklığı küvet suyu
gibi, serinletmiyor fazla ama uzun süre içinde kalmak için harika.
Oradan öğrendiğim şeylerden biri de; herkesin bir noktada
egolarının olması, bunun konu ile ilgili ortamlarda ortaya çıkması vebu sebeple
gerginliklerin olması. Bir çok insan diyaloğu ikna savaşı sanmakta. Bu halbuki
karşımdakini tanıyabilmek için onun özgürce kendini ifade etmesine izin
verdiğim bir tanışma, bilgi alışverişidir. Taraflar kimsenin kimseyi
değiştirmediğini bilmeliler. Yeni bilgi girdisi yaşamış kişi her zaman yaptığı
gibi şimdiye kadar öğrendikleri ve bugün öğrendiklerini kafasında işler ve bu
durum onun daha farklı düşünmesini, kendi kendini sonradan evde değiştirmesini
getirir. Yoksa gelişemezdik, evren ve herşey her an ve genişliyor ve
gelişiyorken benim bilincim de genişlemelidir, bu beni insan yapan şeydir.
Kabak bana doğa içinde bir hayat nasıl olurdu bunu öğretti.
insanlarla ilişkimi test etmiş oldum. Bir çok harika insanla tanıştım, bir
kısmı ile EFT seansı yaptık, harika paylaşımlardı. Yakında yine gitmeyi
planlaıyorum Eylul’de falan olabilir çok tavsiye ederim. Orada herkes sizin
aynanıza dönüşecek ve kendinizi tanıyacaksınız...