30 Ekim 2013 Çarşamba

Gecikmiş. Direniş


Konumuza konsantre olmuştuk. Bir amerikan filminde oynamayı, macera içinde olmayı hızlıca ve kolayca becermiştik. Bakıyorum da.
Konuyu ciddiye alışımıza gülümser ve hafif gururlu bir şekilde şaşırıyorum.
Sanki gerçek çatışma. Değildi de denemez ama.
Yürüdük ve bağırdık. Haykırdık ve alayına atarlandık.
Yazdık kağıtlara “öylesiniz, böylesiniz”. Artık “yeter”di, vakti gelmişti. “Neydi bu be”. Sesimizi kes medyaları tut, al, sat, oh ne ala memleketti.
Hakkaten yaralandık da.

Çadırlar kurmuştuk. Hem eğlenip hem neyin içinde olacağımızı tahmin etmeye çalışıyorduk.
AVMden midemiz kalkalı rahat 4 sene oluyor.
Boyun eğmeyecektik.
Komün nah işte orasıydı. Ne olması gerekirdi ki. Herkes vardı. Polis yoktu, yönetim yoktu. Eğer burada kimse kimseyle ciddi bir sorun yaşamazsa harika olacaktı. Tüm varoluşa kendimizinde emin olamadığız şeyi ispat edecektik. Bir gün masaya otururken elimiz daha güçlü olacaktı. “Oluyor kardeşim” diye bağıracağımız gün gelecekti. Çünkü bu yönetimsizlik devletçilerin gözünde “kavga çıkar” korkutmasından ileri değildi.
Habeleşiyorduk. Tek silahımız buydu. İyi miyiz diye annemize ve dünyaya haber vermekti. Varsa son haber yakalamaktı.
Zulüm kuytuda yapılır. Hiçbir zalim herkes bakarken gerçek yüzünü göstermez. “Zulüm var” diye haykırmak şimdilik yeter gibiydi. Espirilerle tüm gerçekler, efendinin aslında ne olduğunu kustuk, kustuk.
Yaralanma bir gerçekti.
Aynı yardımlaşma gibi.
Normalde her karede en az üç beş çapulcu oluyor gördüğünüz gibi. Biraz uzaktan bakınca koşuşturan çapulcular görebilirsiniz. Peki kalpleri orada olan evindeki işindeki çapulcular? 5 milyon kişiden bahsediyoruz. Hollanda falan kadar. Kopsa, kesse asalaklarını tek başına var olabilir. Bu bir ayrımcılık mıdır? Bazen bazı tipler, kafalar, yaşam felsefeleri, bilinç seviyeleri, dünya görgüleri, vizyon ve görevleri bağdaşmaz insanların. Kimisinin kafa kopmuştur. Kimisinin ise “bir dur ulan, yakıyonuz petrolleri yok enerji motor çalıştıracaz diye. Dünyanın doğal dengelerini ye bitir. Kur fabrikaları, atıkları git doğanın ortasına sıç”. Sonra sen niye aykırılık yapıyorsun? Bu atıkları temizlemek ayrı bir maliyet gerektirir. Kafası kopmuş zihniyet “giderim adamına biraz sus payı veririm, arıtmaya vericeğim paradansa” der. Ne kadar acı. Bu kafası kopmuş zihniyet herşeyi para hesabına vurur. İş yapıyoz ya burda. Plastikler. Gemilerden sızanlar. Shell rafinerisi patladı bi iki sene önce. Lütfen ya. Canlı türlerinin hali falan. Hadi geçtim insan canlısının türlerine nasıl yaklaştığınızı. Kafası kopmuş zihniyet insana çalışma makinesi gibi bakıyor işte. En pis hali de bizim ülkede. İnsanları hayvan gibi çalıştırıyorlar. O ekstra mesailer, hep duyuyorum. Başkasını alırım diyor. Az yakan A sınıfı buzdolabı almak gibi görüyor insanları. Kafası öyle çalışıyor hesap kitap. İnsanlar her daim hipnoz halinde yaşıyorlar, strese giriyorlar, sonra dayan antidepresana. Kimyasal uyuşturucunu çak işe devam. Sonra “biz  niye hasta oluyoruz”. E ben mi hasta olucam?
Çapulcular bu duruma “yeter lan” diyenlerdir.

19 Eylül 2013 Perşembe

Son bölümden sonra aylar geçti.
Bu arada hem kendi adıma hem herkes adına bir çok olay oldu.
Sabit evsiz olma sürem ise... Geçen aralıktan itibaren hesaplayın.
9-10 adet ev değiştirdim. En fazla süreni 3 ay, en az süreni 3 gün.
Önceden tanıdığım başka başka insanlarla birlikte yaşadım.
Geçen zamanda önemli olaylardan biri de Gezi Direnişi oldu.
Yüzde seksen her gece oradaydım. Son saldırı günü, cumartesiydi eve gitmiştim.
Eve girer girmez haber geldi. Kalktım başkasıyla geri gittim. O gece en son Hilton Otel’deydim.
Sabaha karşı Nişantaşın’da oturan bir arkadaşımın evine sığındım en son. Ülke dev bir değişim ve sorugulama sürecine girdi. Sokaklarda çatışma gibi bir şeyler görmeye başladık. Öyle ya da böyle adamlar öldü falan. Şimdiye kadarki rahat hayatımızda “bir dakka lan, hakkaten böyle de şeyler vardı” dediğimiz oldu. Bir çok insan bu süreçte tek haber alma kanalını değiştiremediği için ve gerçek bilgiler yerine propaganda ve reklamcılık yediği için bir takım yeni ve öfkeli duygu hallerine çekildi. Rabiacılar gibi. Bir çok başka insan tam olarak evrimleşme yolunda inanılmaz zihinsel süreçler geçirdi, geçiriyor. Herkesi egoları tokatlıyor. Korkular bazen daha az bazen daha çok. Güvenlik ve güvenmek konusu sofralarda. Traaam. Birçok başka insanda birçok başka şey yaşıyor zaten. Ama bunlar benim çevremde olanlar topluma bakmayı seviyorum.
Kişisel hayatıma geri gelirsek. EFT çalışmalarım kış aylarında iyi iken yaz aylarında çok o kadar iyi olmuyor. Ramazan da iyi gelmiyor, direniş de hiç iyi gelmiyor J
Ama bu süreçte ister profesyonel olarak ister arkadaş arasında yaptığım çalışmalardan bazıları gerçekten onlarda eksik olan o son parçayı onlara verdi ve onlar ciddi bir yükselişe girdiler. Duygusal bir yükseliş yani daha güvenli, kendini ifade edebilen, ne istediğini bilen veya herşeye açık olan birisi olmak. Artık tamamen emin olmuş durumdayım ki onarılmayı bekleyen bir duygusal dünyamız var. Yeniden eğitime ihtiyaç  var ve onarım. Nasıl olursa olsun.
Bazıları da yardım alamadı, yarı yolda kaldı, emin olamadı. Yaklaşanlar da vardı, hep uzak duranlar da. Dalga geçen, rakip algılayan ve öfkelenenler de vardı.
Kişisel saldırılara maruz kaldım. Herkes gibi. Kendimce yara almamaya çalıştım.
Her günümü videolama iddiasından uzaklaştım sanırım. Ama kopmadım. Ne bileyim hep aklında olur ya insanın. Aynı zamanda tüm bu zamanda direniş dahil her anı videolamaya çalıştım, elimde güzel hikayeleri olan ufakça bir arşiv var aslına bakarsanız. Bunları hikayeleri ile birlikte sizlerle paylaşıcam.
Hindistan planını hatırlarsanız. Onu bana soranlar hala oluyor? “Olmadı, abi o iş sonra çok başka şeyler oldu” dedim. İsteyen beni dava edebilir J Yok ben de sadece planı ertelemiş durumdayım. Sonuçta Hindistan’da keyif çatmak yerine Gezi Parkı olayları ve bir temel sistemsel ve zihisel değişim sürecinin en başından beri parçası olmak isterdim, öyle de oldu.
Sonra hikaye İstanbulun dışındaki hayatı keşfetme adına “İstanbul’un dışında bir yere git, gez , n’apıyorsan yap” projesine döndü. Bunu da yapmakta kendimce geciktim ama İstanbul’da tüm bu süreçte bitirmem gereken bir EFT Eğitim DVDsi vardı. Aylar boyunca parça parça bunun için uğraştım. Kendi tanıdığım insanlarla yaptım. Arkadaş işi. Kendim yaptım bazı işleri. Bazen moralim baya bozuldu. Bazen kendime güvenim geldi. Bazen zaman girdi. O oldu, bu oldu derken Eylül ayına girmeden bu eğitim paketini yayınladım. Çıkmadan tüm bağlarımı kopardım. Geri dönmek zorunda olmamak için. Hiç bir şeye sahip olmamam gerekiyordu ve bunu sağlamak beş senemi aldı.
Ama şimdi kafam çok daha rahat Kabak Koyundayım. Plajda elimde laptop. Yanımda arkadaşlar, deniz Tayland’da olur diyeceğiniz renk, açık beyaza yakın bir mavi, koyu mavi ve yeşil mavi. Hala buralarda yaz. Plan burdan daha Güney’e inmek havalar soğudukça. Osman’laydım ve başka arkadaşlar. Dün herkes gitti yalnızım. Yine insanlar var ama hepsi yeni tanıdık. Ormanda yaşıyorum kendi yemegimi pisiriyorum, tam bağımsızım.
Burada da bir sürü şey oluyor. İnsanlar, ilişkileri, hikayeleri, falan devam. Bir bölümde bunlardan da bahsederim. Genel intibalarımı genel olan ile ilgili olarak paylaşıyorum, paylaşıcam. Kişisel hikayelerden sakınıyorum. Kimse bunu sevmiyor çünkü. Ay bir korkak herkes sormayın J

Çanakkale’de 3 kapı yaptım. 3’er günden. Şu an İstanbul’da olan direnişi uzaktan takip ediyorum. Yapılması gereken bir şey olursa önceliğim bununla ilgilenmektir.
Ve bazı fotolar...
Yapılması gereken bir kez belli olduysa bunu ertelemek sadece zaman kaybıdır. Doğru şeyi doğru zamanda yapmak da önemlidir. Belirmek zamanı gelmiş demek olabilir.
Sevgiler

Fotolar