30 Ekim 2014 Perşembe

Vipassana

Geçenlerde Vipassana Meditasyon kampına katıldım da...

Kamp çünkü 10 günlük.
Meditasyon yani zihni durdurma pratiğini edinme ve bu şekilde zamanlar geçirme... İnsana en azından dinginlik ve hatta aydınlanma bile sağlayabilir deniyor. Tüm zamanların en popüler ruhsal pratiği...
Vaktiyle TM yani Transandantal Meditasyon ile ilgili 2 günlük bir eğitim almıştım. Mantralı meditasyon idi. Yani bir kelimeyi tekrar ederek zihninizi dizginlersiniz. 6 ay kadar pratik ettim sonra net bir faydasını görmemekten bıraktım. Bir de disiplin işi sonuçta. Ama insan fayda görünce motive olurdur herhalde...

Birkaç sene önce de bir derneğin öncelikle ruhsallıkla ilgili sohbetlerine katıldım ardından Isparta taraflarında Reiki Huzur Vadisi adındaki yerlerinde yine 5-10 günlük bir meditasyon kampına katılmıştım. Hint şarkılı olan ve olmayan bazı bir çeşit bir meditasyondu. Tipleri gözüm tutmadı. Bir karı kocanın tam rehberliğinde bir oluşum ve gelişim. Efendi mürit, hoca mürit, master mürit, guru mürit ne derseniz tarzında ilişkilerin patron ve çalışanı samimiyetinden öteye gitmediğini düşünüyorum. Elemana tam teslimiyet ne derse kabulu getiriyor. O yasaklar koyabiliyor. O konuşuyor siz susuyorsunuz. Ona saygı göstereyim derken müritler ne şekillere girdiklerini farketmiyor. Hoca havaya girmekten kendini alamıyor. Hem hocanın hem müridin hem ilişkinin çok net karakteristikleri var, kalem kalem sayılır. Bir ara sayarım.

Vipassana 10 günlük sessizlik meditasyonu olarak da biliniyor. Ve katılanlar bunu biliyor, okuyor, imzalıyor. Sigara yok, alkol yok, yazmak yok, okumak yok yani kendinizle ilgilenmek dışında her şey yasak. İlk akla gelen konuşmadan durmak beni zorlar mı? Eminim herkes ilk bunu düşünür. Kampı yarıda terkeden, dayanamayan olduğunu duymuştum. Kendimi deneyebilirdim. Seneler önce Vipassana Meditasyon kampına katılmış sevdiğim, güvendiğim ve kafası açık bir arkadaşım bana Vipassana’nın onda çok şey değiştirdiğini ve harika olduğunu söylemişti. Hep aklımda vardı bir ara bu kampa katılmak. Ülkemizde de senede bir iki düzenleniyordu ve ben isteyip de denk gelememiştim. Geçenlerde bir tanesine denk geldim. Kuşadasında bir otelde olacaktı. Gittim.

Vipassana Goenka adında Hintli bir adamın yarattığı Budizm öğretilerini de içeren ve belki bunda bir takım eklemeler ve iyileştirmeler de yapmış bir teknik. Kampta yemekler dışında hiç durmadan meditasyon yapıyorsunuz. Aralarda organizasyonun tayin ettiği, yetkin bir kişi sorularınızı sadece birebir olmak üzere cevaplıyor ve size Goenkanın ses kayıtları kademeli mesajlar içerecek şekilde dinlettiriliyor. Ama asıl olarak meditasyon esnası ile ilgili yönlendirmeleri var. Hintli ve koyu bir hint aksanıyla iyi bir ingilizceyle bunu yapıyor. Kişi kendini aydınlanmış kişi olarak da nitelendiriyor. Başarılı olduğunu düşündüm. Ermişliğinin bana bir faydası yoktu. Ben mesajına bakarım. Adam hayatta değil bu arada. Ama ses kayıtları kampın her aşaması için var. Organizasyonun da başarılı işlediğini düşündüm.

İlk gün. Her sabah 4’te kalkılıyor. Kalktım ve meditasyon yapmaya başladım. Sıkıcı olduğunu düşündüm. Aradığım şey bu muydu? Eski ve yeni öğrenciler var. Önceden bu kampa katılmışlar eski öğrenciler. Onlar için olan talimatlar ayrı. Mesela; akşam yemeği yok. Sadece 5 çayı var. 2 meyveye hak var. Eski öğrencilere meyve hakkı yok. Onların ayrıca hakkı limonlu su. Biraz akşamlar acı acına geçiyor. Bir de bu eski yeni öğrenciler ayrımı biraz beni rahatsız etti. Rehberler var ordaki yetkili asistan Çinli Chong Ming’in talimatları ile organizasyon kısmı ile ilgileniyorlar, sözde onlar da konuşmuyor. Eğer hocayla (asistan) konuşmak istersen belli saatler arasında hocaya bildiriyor ve sıran geldiğinde seni onun yanına götürüyor. Öyle hop diye adamın yanına gidemezsin. Karşında da olsa. Bu rehberler tam teslim olmuş kişiler. Padişahla ilişkide gibiler. Saygı o şekil. Gerekli mi tartışılır.

Chong’a gelince. Bu arkadaş 40’larını geçmemiş konusuna hakim, sevgi dolu çünkü içten gülümsemesini cömertçe dağıtan böyle hakkaten parlak bir arkadaş. Onu gözüm tuttu.

Tüm katılımcıların da tam teslimiyet halinde kurallara uyması bir yandan saygı değer bir hareketken bir yandan böyle bir teslimiyet bana vipassananın tarikatların sistemiyle aynı olduğunu hissettiriyordu. Bu hiyerarşik yapının hiç bir noktası sorgulanamazdı. Gizliden afaroz tehdidi vardı. Tüm hiyerarşik yapılarda bu vardır.

Neyse ben öğlen 12’de Chongun huzuruna çıktım ve ayrılmak istediğimi bildirdim. Üzerimde tam hüküm söz konusuydu ve ben buna gelemem. Bana uymaz. Yoksa herkes takılsın, millet memnun olduktan sonra. Neyse Chong “ne kolay pes ediyorsun” dedi. “Daha hiçbir şey görmedin”. Haklıydı. Ona geçmişimde meditasyonu hayatıma katmak için olan diğer girişimlerimi de anlattım. Onların da başarısız olduğunu söyledim. “Hah işte” dedi. “Onlarda da erken pes etmişsin”. Ona her defasında farklı olduğunu genelleme yapılamayacağını söyledim. Sonra öze geldim. “Burada hiyerarşik bir sitem var ve bunun içinde olamam, ben anarşistim” dedim. Ayrıca genelde kararlarını mantıktan çok hissiyatlarına göre alan birisi olduğumu içimde orası ile ilgili kötü hislerin olduğunu ve hissiyatlarımın şimdiye kadar beni çok yanıltmadığını söyledim. Kısaca işe yaramazlık hissettiğimi söyledim. O da o tatlı gülümsemesiyle orada hiyerarşi olmadığını herkesin eşit olduğunu söyledi, anarşistliğimi destekledi. “Gel erken pes etme” dedi. Ben de “tamam” dedim. Beni ikna etti. Aslında endişelerimden sıyrılmıştım. Beni asıl etkileyen Chong’un sevgi doluluğunu ben kendimi çok net ifade ederken kaybetmemiş olmasıydı. Çok olgundu. Hoşuma gitti.

2. gün sakin geçti. Kendi zihnimi kontrolde geliştiğimi farkettim. Halen Vipassana’nın benim bildiğim meditasyondan ne noktada farklı, üstün veya yetkin olduğunu bilmiyordum. Şimdilik her şey aynıydı. Fayda sağlıyordum. Sigarayı durdurmanın ne kadar kolay olduğunu görmek de hoşuma gitmişti.

3. gün bana yine geldiler. Oda arkadaşım vesaire birilerine 2 kelime edecek oldum ve gözlerindeki korkuyu gördüm. Yanlış bir şey yapıyor olmanın korkusunu. Ortada bir gariplik vardı. Kişilerin bu itaatkarlıkları ele geçtiklerini gösteriyordu. Tarikatçılık bana gelmedi. Aynen gittim “ben ayrılıyorum” dedim. Chong beni yine hoş karşıladı ve şu ana kadar Vipassana hazırlıklarının yapıldığını, Vipassana’nın 4. gün başladığını ve bunu beklemem gerektiğini orda süper şeyler olacağını söyledi. Vipassana’yı bir yandan ruhsal bir ameliyat olarak adlandırdıkları için de 4. günden sonra ayrılmanın ameliyatın yarım bırakılması kadar tehlikeli olması sebebiyle kimsenin ayrılmasına izin veremeyeceğini söyledi.  Gidip düşünmem gerektiğini ve istediğim takdirde o gün içinde ayrılabileceğimi ama kalırsam bir daha ayrılamayacağımı bana söyledi. Ben yine biraz ikna oldum. Her defasında adam beni rahatlatıyordu. Yine öyle oldu. Her ne kadar böyle bir manastır hayatı ve kurallar dünyası hoşuma gitmese de Vipassana kısmını da merak etmiştim açıkçası. Ayrılmadım.

4. gün öğleden sonra 2 saatlik ilk bir oturumla Vipassana kısmı başladı. 6 gün daha böyle yaşamaya devam etme fikri beni zorluyordu. Hayatımdan 10 gün verdiğim şeyin bana ne verdiği konusunda biraz hassastım. Hiç mi hiç tatmin olmadım o 2 saatten. İlerleyen günlerin bunun tekrarı olacağını hissettim. Ani bir kararla eşyalarımı topladım ve benimle aynı anda oda arkadaşım hiç konuşmadığım bir çocuk da ayrılmaya karar vermişti. Bu sessizlik oyununun bu kadar ciddiye alınıyor olması, herkesin kendini rolüne bu kadar kaptırmış olması insanda konuşma ihtiyacı yaratıyor. Yanındakine sormak istiyorsun “sen ne düşünüyorsun?” diye ama yasak. Tarikatlarda veya diğer tip diktatörlük sistemlerinde de olan şeydi bu, sistemi değerlendirmek yasaktır, eleştiremezsin. Yoksa sistem seni nefretiyle cezalandırır. Aynen öyle de oldu. Ben Chong’la görüşmeden grupta benim oraya gitmeme vesile olan Endonezyalı arkadaş Fahmi’ye sesli bir şekilde oradan ayrılacağımı söyledim, illa çevrede insanlar da bunu duydu. Sanki günah işlemişim gibi bana bakmaya başladılar. Chong’a ayrılacağımı Vipassana’dan tatmin olmadığımı, insanların gözünde oluşan korkuların normal olmadığını, hiyerarşik bir sistemlerinin olduğunu söyledim ve sordum “ sen mesela şu binanın tepesinden (meditasyon salonu ordaydı) bir kere bir aşağı indin mi? Gelip bizle bir çay içseydin ne olurdu? Sen havaya girmişsin. Şu rehberler kölen olmuş, tarikat olmuşsunuz, sistem bana uygun değil” dedim. Chong aşağıda başkasına konuştuğum için beni Vipassana’ya saygısızlık yapmakla suçladı ve artık benden nefret ediyordu. Ayrılırken yine de her şey için teşekkürler derken artık bir duvara konuşuyordum. Sistem beni sevmemişti. Çünkü kurallarını delmiştim, efendiyi kabullenmemiştim ve hiç bir şeyden korkmamıştım.

Toplam 100 kadar kişi varsa ertesi sabah ayrılan Fahmi ile birlikte ayrılan 3 kişi olduk diğer 97 kişi deneyimine devam etti. En azından son bıraktığımda. Belki onlarda bu sistemin saçma olduğunu düşünmüşlerdir ama yine de deneyimlerini tamamlamayı seçtiler. Öyle de yapılabilirdi. Ama ben yapmadım. Hiç bir zaman bilemeyeceğim bitirseydim ne olurdu? Hakkaten tahmin etmediğim bilinç sıçramaları beni bekliyor muydu? Yoksa 6 gün daha kendine hükmettirmekten başka bir şey olmayacak mıydı?”