1 Temmuz 2011 Cuma

İnanmak


Çoğumuzun çıkış noktası değil mi? Her şeyini kaybettiğinde elinde tek kalan. Bir bakalım mı nelere inanıyoruz?

Anne babama? İdeolojiye? Başkana? Dine?Takıma? Arkaşıma? Doktora? Hocaya? Konusuna göre titr sahibine? Hepsindeki ortak nokta bilmemek, deneyimlememiş olmak, öyle duymuş olmak...

Arkadaşım yaşamış ve öyle dedi? İnandım, peki ya kendim deneyimleseydim? Aynı sonuca varmam kesin mi olacak? Daha değerli olan benim ne düşüneceğim değil artık inanmıyor değil biliyor olacağım.

Bir karikatür; bir radyo programında bir uzaylı ile röportaj yapıyorlar ve soruyorlar “başlarda size inanılmaması zor muydu? O da cevap verir “ ben kendime inandım gerisi geldi”. İnanmanın Türkçede bir kabul edilen iki anlamına da dikkat. Birisi güvenmek anlamında, söylediklerinin doğruluğunu kabul anlamında değil.

Allah’a inanıyorum değil varlığını biliyorum daha çok kesinlik sunuyor.

Peki ya anne bamam haklı değillerse, Papa, Hoca? Paki ya takımım her şart altında en büyük değilse? Arkadaşım ya zaten biraz ırkçı ise...

Ne olur biliyor musunuz? Sömürülürsünüz. Duygusal olarak, parasal olarak, zaman olarak...

İşte bu “deneyimlemediğimiz hiç bir şey bizim değildir” yasasına çok uygun görünüyor. Okuduğunuz kitapta yazanları deneyimlemediyseniz, sizin olmadı, hayatınıza geçirmediniz. İngilizce kursundan sonra olanlar gibi. Ama bildiğinizi sanıyorsunuz... İşte bu hiç olmasa daha iyi olacaktı. Ama siz bir ön yargıya kapılmış durumdasınız. Ve bu sizi er ya da geç yanılgıya düşürecek, neyi neden yaptığını unutmuş bir şekilde birilerini de siz inandırmaya çalışacaksınız. Alttan alta bileceksiniz ki bu bir saadet zinciri ve altınıza adam almadığınız zaman sisteminiz çökecek.

“İnancım uğruna acılar çekmem normaldir”, bu da sizin sentetik uyuşturucunuz. Acı çektiğiniz gerçeğini değiştirmez sadece kendinizi kandırmanıza yarar. O çok korktuğunuz şeyi sizden uzak tutar, hata yapmak. Hata yaptığınızla yüzleşmezsiniz, o sebepledir ki bazı kişilerin derin inançlarını paylaşmadığınız zaman aniden öfkelenirler. Söyleyeceklerinizin devamı bir yıkım olabilir. Çünkü o tüm gökdeleni bu temel üzerine inşa etmiştir.

Ama ben diyorum ki bize acı veren ve hayatı zorlaştıran bir şeyler olabilir. Sorun çözmenin ilk şartı sorunu tespit etmek. Hata ile yüzleşmek ilk iş olacaktır. En azından bazılarımız “hata yapıyorsam bunu bilmek isterim” diyebilir, bu derin bir değişim pahasına da olsa. Yine ben diyorum ki bu acılar olmak zoruda değil. Hatalı yolda çok ilerlemiş olabilirsiniz, önemli olan size iyi gelip gelmediği...

Peki ya doktorunun korkutmasıyla daha kötü olanlar... Sadece iki yıllık ömrü kaldığına inananlar. Dinde diğer dinlerin iyi görülmediğine inananlar. İntihar bombacıları.

Bir örnek vereceğim birisiyle sorun yaşayıp, o tip kişileri genelleme alışkanlığı. “Bir X ile sorun yaşadım (Türk, Fransız, Kürt, erkek, kova burcu, zenci) ve artık X’lerle benim işim kalmadığına inanıyorum”. O kişinin X’de olduğu kadar Y’de de olduğunu göremeyeceksin, ve hakkaten aklından geçenleri gerçek edeceksin, ve ya bu ön yargı ile yaşayap yaşlanacaksın bu senin için tüm X’lerle yaşanacak güzellikleri başlamadan bitirecek. İnanmaya devam et ama bil ki bu senin korkaklığın ve iç farkındasızlığının sebebi. Haklı çıkma egoların emin ol haklı çıkacak, ama onlar senin hayatını senden çalıyor. Ve muhtemelen bir başka hayatta aynı kararı tekrar alacaksın, çünkü yaşayamadıkların senin yaşaman gerekenlerdi. Bakkala gittin ve alman gerekeni almadan geldin, tekrar gideceksin.

Söylediklerime inanmanızı değil deneyimlemenizi tercih ederim. Bundan sonra her inanmak kelimesi duyduğunuzda artık sizin için bir anlam ifade edecek.

Neleri yapamayacağınıza inanıyorsunuz? Bunu kimden öğrendiniz? İlla birisi çıkacak altından. İnanmak köleliktir. Dikkat edin birileri üzerinizden pirim yapıyordur.

Oytun OKKIR

Hiç yorum yok: