11 Mayıs 2012 Cuma

İKİ TİP ZİHİN


Üst  veya alt hissetmiyorum, kötü hissetmiyorum veya hissettirmiyorum. Amca, yenge, anne, baba, komutan, sef, patron, bey, hanım, hocam, kocam, bacım, CEO, abi benden üst veya alt değildir.

 Kimseyi inandırmaya çalışmıyorum veya kimseyi kontrol etmek istemiyorum. Ne üstünden geçinmek, ne kayrılmak, ne inandırmak ne inandırılmak. Fikir alışverişi inandırma savaşı değildir, karşımızdakinin dünya görüşünden bir kesit duymak içindir, alırım, bakarım ve kitaplığıma koyarım. İnanmak veya inanmamak değil sadece haberdar olmak. Orada bir adam var kafasında bunlar var. Bu caziptir, bu asıl zenginliktir, geniş dünya görüşü. Hiçbir şeyin askeri olmamış. Yok mu çevrenizde çevresiyle uyumlu, iddiacı olmayan kişiler? O dandik görünüşlerinin altında birşeyler gizli sanki, bir bilgelik ve gücünü tamamen sessizlikten alıyor.     
Zaten karşımdakinin ne dediğini anlamak için tamamen sakince dinlemeliyim, ama içimdeki o ses karşı tezler üretirken, savaş çığlıkları atarken anlamıyorum sadece duyuyorum. Halbuki ben bildiğimi zaten biliyorum ve bu benim tek sahip olabileceğim şeydir bir anda kaybolmaz. Yeni bilgiye izin vermeliyim ve eskiler ile kıyaslamalıyım, kime ne getirdiğine veya getirmediğine bakmalıyım.

Bir konuşma esnasında birbirini anlamama bundan kaynaklanır. Ve bunu tam yapan kimse yoktur. İletişimsizlik, tüm sorunların temeli.

Elbette bunun diğer adı ön yargılar. Varlığı oranında beslenemiyoruz.

Bir insan ne kadar ön yargılıysa o kadar değişik kişiler tanımamış, değişik ortamlarda bulunmamıştır, o doğru seçimi çok az seçenek arasından yapmıştır. Erken yaşta ondan bir asker yapılmıştır, ne yazık ki... Onun kütüphanesi 3-4 kitaplıktır belki de sadece. Bu insanın bu durumda olmaya hakkı vardır, kaçırdıklarını hiçbir zaman öğrenemeyecektir. Gelecek tahminleri bildikleri değil inandıkları üzerinden sanki biliyormuş gibi yapılmıştır. Bu onun hayatına hiç durmadan kötü gelmiştir, özellikle sağlık, mutluluk ve ilişkiler gibi alanlarda. Ve belki hala belli bir takım hiyerarşik anlayış gereği ya zulm altındadır ya da zulm ediyordur. Başka insanlar adına kararlar almaya çalışıyor, statü ve tehdit zoruyla çevresine “DOĞRUYU” öğretiyor olabilir. Halbuki konuşan kişi dinleyemez. O kişi hayatında ne kadar çok konuştuysa o kadar dinleyemeyecektir. Bilmemekten kötüsü bildiğini sanmaktır.O kişi doğru karar vermeye çok uzaktır, karşılaştırma yapacağı argümanı yoktur, fazla bir şey yaşamamıştır bu hayatta, yeterince çeşitli insan tanımamıştır ve birçok deneyimden rejimsel toplumsal korkutmalar sebebiyle uzak tutulmuştur. Bu konum o kişiye sıranın olna gelmesi sebebiyle verilmiştir, o herhangi bir sınavda yeterliliğini kanıtlamış değildir. Sözleri dikkate alınamaz, korkutma en sevdiği araçtır. Duygusal farkındalığı yoktur. Ne hissettiğini, neden hissettiğini bilmez ve sizinde ne hissettiğinizi ve neden öyle hissettiğinizi bilmez. O bir sistem kurbanıdır, IQsu geliştirilmiş bir bireydir. İnşaat alanında çok başarılı olacak, iletişim alanlarında başarısız olacaktır. İçsel dünyasından bihaberdir veya baskılıyordur. En temelde korkuyordur. Rol yapar. Dinlemez. Makamı ile kimliğini örtüştürür. “Bey, Hanım” denmekten kendini üst görmeye başlamıştır, bu tuzağa düşmüştür. İki tip zihinden hiç durmadan “nasıl olur, olmamalı” diyenine sahiptir, “bu zaten var ve ben bu durumda ne yapacağım” diyenine değil.  Olana direnç gösterecek kötü hissedecek, bir mantığa oturtmaya çalıştıkça delirecek, etiketlemekle çok zaman kaybedecektir.

İşte olanı olduğu gibi kabul ve onunla uyumlu davranışa girme zekası ise “Duygusal Zeka”dır. Yaşanan olumsuzlara direnç mi göstereceğimizi yoksa izin mi vereceğimizi belirler. Ve bu da ondan sonra yaşanacak olayları. Hayat tesadüf değildir. Öğreninceye kadar sınavlar devam edecek...

Hiç yorum yok: