Üst veya alt hissetmiyorum,
kötü hissetmiyorum veya hissettirmiyorum. Amca, yenge, anne, baba, komutan,
sef, patron, bey, hanım, hocam, kocam, bacım, CEO, abi benden üst veya alt
değildir.
Kimseyi inandırmaya
çalışmıyorum veya kimseyi kontrol etmek istemiyorum. Ne üstünden geçinmek, ne
kayrılmak, ne inandırmak ne inandırılmak. Fikir alışverişi inandırma savaşı
değildir, karşımızdakinin dünya görüşünden bir kesit duymak içindir, alırım,
bakarım ve kitaplığıma koyarım. İnanmak veya inanmamak değil sadece haberdar
olmak. Orada bir adam var kafasında bunlar var. Bu caziptir, bu asıl
zenginliktir, geniş dünya görüşü. Hiçbir şeyin askeri olmamış. Yok mu
çevrenizde çevresiyle uyumlu, iddiacı olmayan kişiler? O dandik görünüşlerinin
altında birşeyler gizli sanki, bir bilgelik ve gücünü tamamen sessizlikten
alıyor.
Zaten karşımdakinin ne dediğini anlamak için tamamen sakince
dinlemeliyim, ama içimdeki o ses karşı tezler üretirken, savaş çığlıkları
atarken anlamıyorum sadece duyuyorum. Halbuki ben bildiğimi zaten biliyorum ve
bu benim tek sahip olabileceğim şeydir bir anda kaybolmaz. Yeni bilgiye izin
vermeliyim ve eskiler ile kıyaslamalıyım, kime ne getirdiğine veya getirmediğine
bakmalıyım.
Bir konuşma esnasında birbirini anlamama bundan kaynaklanır.
Ve bunu tam yapan kimse yoktur. İletişimsizlik, tüm sorunların temeli.
Elbette bunun diğer adı ön yargılar. Varlığı oranında
beslenemiyoruz.
Bir insan ne kadar ön yargılıysa o kadar değişik kişiler
tanımamış, değişik ortamlarda bulunmamıştır, o doğru seçimi çok az seçenek
arasından yapmıştır. Erken yaşta ondan bir asker yapılmıştır, ne yazık ki...
Onun kütüphanesi 3-4 kitaplıktır belki de sadece. Bu insanın bu durumda olmaya
hakkı vardır, kaçırdıklarını hiçbir zaman öğrenemeyecektir. Gelecek tahminleri
bildikleri değil inandıkları üzerinden sanki biliyormuş gibi yapılmıştır. Bu
onun hayatına hiç durmadan kötü gelmiştir, özellikle sağlık, mutluluk ve
ilişkiler gibi alanlarda. Ve belki hala belli bir takım hiyerarşik anlayış
gereği ya zulm altındadır ya da zulm ediyordur. Başka insanlar adına kararlar
almaya çalışıyor, statü ve tehdit zoruyla çevresine “DOĞRUYU” öğretiyor
olabilir. Halbuki konuşan kişi dinleyemez. O kişi hayatında ne kadar çok
konuştuysa o kadar dinleyemeyecektir. Bilmemekten kötüsü bildiğini sanmaktır.O
kişi doğru karar vermeye çok uzaktır, karşılaştırma yapacağı argümanı yoktur,
fazla bir şey yaşamamıştır bu hayatta, yeterince çeşitli insan tanımamıştır ve
birçok deneyimden rejimsel toplumsal korkutmalar sebebiyle uzak tutulmuştur. Bu
konum o kişiye sıranın olna gelmesi sebebiyle verilmiştir, o herhangi bir
sınavda yeterliliğini kanıtlamış değildir. Sözleri dikkate alınamaz, korkutma
en sevdiği araçtır. Duygusal farkındalığı yoktur. Ne hissettiğini, neden
hissettiğini bilmez ve sizinde ne hissettiğinizi ve neden öyle hissettiğinizi
bilmez. O bir sistem kurbanıdır, IQsu geliştirilmiş bir bireydir. İnşaat
alanında çok başarılı olacak, iletişim alanlarında başarısız olacaktır. İçsel
dünyasından bihaberdir veya baskılıyordur. En temelde korkuyordur. Rol yapar.
Dinlemez. Makamı ile kimliğini örtüştürür. “Bey, Hanım” denmekten kendini üst
görmeye başlamıştır, bu tuzağa düşmüştür. İki tip zihinden hiç durmadan “nasıl
olur, olmamalı” diyenine sahiptir, “bu zaten var ve ben bu durumda ne yapacağım”
diyenine değil. Olana direnç gösterecek
kötü hissedecek, bir mantığa oturtmaya çalıştıkça delirecek, etiketlemekle çok
zaman kaybedecektir.
İşte olanı olduğu gibi kabul ve onunla uyumlu davranışa
girme zekası ise “Duygusal Zeka”dır. Yaşanan olumsuzlara direnç mi
göstereceğimizi yoksa izin mi vereceğimizi belirler. Ve bu da ondan sonra
yaşanacak olayları. Hayat tesadüf değildir. Öğreninceye kadar sınavlar devam
edecek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder