19 Ocak 2015 Pazartesi

Rollerimiz

Hepimizin bir rolü var kimisi kötü, hakkını yedirmez, hak yiyebilir, kimisi mağdur hep hakkı yenilir, kimisi bankacı, yatar kalkar hesaplar, o kaç para bu ekonomi, kimisi anne “yemeğini yedi mi? Ödevini yaptı mı?”, memur yine hakkı yenir, iki yaka hesabı.

Çok inanılmaz şablonlar içindeyiz. Orada olmak istiyoruz. Çünkü bunu seviyoruz işte. Hep hakkı yenilen ve hep hak yiyen nasıl da birbirlerini tamamlamışlar. Kötü adam can acıtırken ne kadar rahattır ve yalan söylerken. Aynı şeyler başka birilerine ne kadar zor olurdu. Bir mağdur ağlarken, anlatırken başına gelen talihsizlikleri, bir başkası babamın tabiriyle “kan kusmuş kızılcık şerbeti içtim demiş”ler söylemez yaşasa da. Tamamen farklı yapılar.

Doğru olanın bu olduğunu düşünüyoruz. Potansiyelimize bakışla da kesinlikle ilgilidir. Kendimize bakış, artık tanıdığımız kendimiz.

Hepsinin kimi örnek aldığımızla ilgisi var. Bu şablonlar biz değiliz. Bunlar sadece şablon. Rollerimiz yani. Bizi böyle kabul edenler var değil mi? Bir grubun içine girmişiz, sırtımızı rahata dayamışız. Oh sonra oturduğun yerden “ah şuyumuz eksik ah bana şans gülmüyor. Sen istemedikten sonra. Kendini tanımak böyle bir şey olabilirdi. Başıma bunlar geliyor çünkü ben bunu istiyorum. Çünkü diğer türlüsünü bilmiyorum ve denemeye de pek cesaretim yok açıkçası.

İşin içine bize ait bir şeyler de katabiliriz. Ne bileyim daha fazla defasında içinden gelene izin vermek mesela. Beğenmediysen “beğenmedim” demek. “Bu ne saçmalık amk” demek. Bırakın kibar olmayı. Neyin kibarlığı kardeşim sen orada öyle anlarsa diye bin parçaya bölün o orada gitsin kendi doğalından kaba olsun. Adamına göre davransanıza. Bakın nasıl bi adam bu? Kendini rahat ifade eder birisiyse mesela ona bolca soru sorabilirim ve kendimi rahat ifade edebilirim. Nelere dikkat ediyor, neler onun için kibarlık, neler dokunulmaması gereken konular, neleri sever, neye güler? Esnek olmalıyız, biz herkesin bizi bizim kendimizi gördüğümüz gibi gördüğünü sanıyoruz. Ama bu doğru değil. Bir çok durumda biz kendimizde sevilecek bir şey göremezken başkaları nasıl oluyor da bizi de bir şeyler buluyorlar. Biz de şaşırıyoruz.
Bir de yeri gelmişken. Çok fazla odaklanıyoruz kendi hikayemize. Konuşsa onu konuşur düşünse onu düşünür olmuşuz. Kime ne kardeşim senin hikayenden. Tamam ben merak edersem soru sorarım zaten.
Yani diyeceğim o, rolleri ufaktan bırakalım, bırakalım bizimle iligili ne düşünürlerse düşünsünler. Rolümüzün ne rolü olduğunu öncelikle bir kendimize söyleyelim. Haydi hep beraber “ ben ana kuzusuyum” veya “ben bir iş adamıyım” sonra da düşünelim, bu durumun bana getirdiği ana şey ne ve ben buna neden ihtiyaç duyuyorum?  Mesela telefonla ne kadar ulaşılabilir olduğunuza lütfen kendiniz karar verin. Son olarak tavsiyem insanların hikayelerini dinleyin. Çok ilginç oluyorlar. Hikaye bittiğinde belli oranda o oluyorsunuz. Kabaca da olsa. Onun ne yapacağı ile ilgili biraz bir konuşma. Onları teker teker öğrenin. Onlara kendilerini ifade edebilecekleri rahatlığı sağlayın. Güvensinler size, kendisiyle dalga geçmeyeceğinize dair. Onu sevdiğinizi veya sevmeye açık olduğunuzu hissettirin. Boş verin mesajları, hesaplamaları, endişeleri. Çok enerjinizi yiyor. İnsanlara bakın. Dikkat edilmesi gereken bir unsur da tekrara düşmesinler, uyarın onları tatlıca, zamanınızı efektif kullanın, konudan sıkılınca da hızlıca değiştirin gözünün yaşına bakmayın. Alacağınız bitti gibi de hissederseniz ortamdan uzayın ;)


Hiç yorum yok: