8 Temmuz 2011 Cuma

Duygu


Duygu insanın hayatı algılama şekli.

Her anın, her şehrin, her insanın, her olayın, her zamanın farklı duygusu var. Duygular her zaman üzülmek, kızmak, mutlu olmak, coşku demek değildir. Coca cola içmenin bir duygusu vardır, tam boğazınızdan geçerkenki o duygu. Çocuk sahibi olmanın, yakınımızın ölüm haberini almanın, sahnede alkışlanmanın, sokaktaki dilencinin, geçen yazki tatilin, Paris ziyaretinin, Kıbrıs’ta kumarın, düşmanımızın, annemizin, big mac’in, bungee jumpingin, belli bir kafenin, güzel bir kuru fasulye pilavın ve ya Bon Jovi konserinin, namaz kılmanın, en sevdiğimiz arkadaşımızın, doğru olanı yapmanın, çocuğumuzla vakit geçirmenin, başarmanın, başarısızlığın, Angelina Joli’nin, arkadan vurulmanın, ilk öpüşmemizin ve ilk aşkımızın o unutulmaz duygusu ...

Ve farkeder emin olun farkeder. Atila Taş konserine yüz lira verseler gitmezsiniz, Scorpions’a yüz liraya yer bulamazsınız. Hep duygusu için. Bir sosisli iki liradır, karides yüz elli. Şarapları düşünün, tekirdağ ve yeni rakının farkını. Duygusu için on bin harcayıp Hawai’ye gidersiniz. Dönüşte nasıl da değdiğini anlatıp durursunuz.

Açık yazacağım.

Her ne yapıyorsak iyi hissetmek için yapıyoruz. Farkında olsak da olmasak da. Bazımız bir duygu için hayatını ciddi anlamda tehlikeye bile atar ve kanat takıp uçurumdan atlar. Her ne pahasına olursa olsun intikam ve ardından ömür boyu...Hep bir duygu için.

2010’dan ilk aklınıza gelen nedir? “O doğum gününde ne çok eğlenmiştik” ve ya “o hatayı yapmayacaktım”. İşte yolun sonunda da sadece bu yüksek hissedilmiş duygular tüm size ayrılan zamanı özetler olacak. 2010’da “aman da ne güzel her gün aynı işe gittim geldim” demeyeceksiniz.

Peki ya olumsuz duygular, sıkıntılar, endişeler, sindirememeler, nefretler, korkular sadece özgürce atılıp deneyimlemeniz gerekenlerden sizi uzak tutmaz, sizi hasta eder. Tüm sorunlar, yani ister psikolojik, ister fiziksel sorunlar, ister kendine güvensizlik, ister yaşama güvensizlik vaktiyle yaşanmış bir olumsuz olayın olumsuz duygu ve ya duygularından kaynaklanır. Tıpta psikosomatik diye geçen, doktora gittiğinizde psikolojik olduğunu öğrendiğiniz ve ya doktorun stres deyip kesip attığı.

İlk akla gelmesi gereken soru, cereyanda kalmak, ıslak saçla dışarı çıkmanın ne duygusu olacak ama insanı hasta ediyor. Vaktiyle annenizden öğrendikleriniz bunlar, “ıslak saçla dışarı çıkma yoksa hasta olursun”, korku ve suçluluk duygusu içeriyor. Öğrenilmiş. Öğrenmeseydiniz hasta falan olmayacaktınız, dolayısıyla herkesin annesi aynı oranda vurgu yapmamıştır ve cereyan kimisini kesin hasta eder kimisi üzerine hiç düşünmez bile ve tabi hiç bir şey olmaz. Boyun tutukluğunu cereyan sanabilirsiniz ama tam o dönemin gündemi olan parasal stres göze çarpmaz. Çünkü okulda duygu dersi almadınız, bu yazıda yazanlar çok insan için ilk.

Sorun çözmek ancak ve ancak doğru sebep sonuç ilişkisi kurarak olur. Ben bunu niye yaşıyorum?

İkinci soru ise “ne yani proteks sabuna ihtiyacımız yok mu?”, mikrop ve ya bakteri diye bir şey yok mu? Var kesinlikle var ama bunlar zaten her şartta var ki el yıkamanın verdiği gönül rahatlığı metroda ayakta kalabalıkta hapşıran adamın size mikrop bulaştırmasını engellemez. Vücudun bağışıklık sistemi var ve bizim hastalığımızı engelleyen ve ya engelleyemeyen bu. Bu da direkt olarak nasıl hissettiğimiz ile ilişkili.

Böyle büyük cümleler kuruyorum çünkü inanışlarla hareket etmiyorum diret bildiklerimin kıymeti var bence. O da bu güne kadar EFT çalışması yaptığım 700’ün üzerindeki insanın tamamı vaktiyle bir olayda kötü hissedip sorun edinmiş insanlar. Hep bir olumsuz duyguydu sorun.

Bize öğretilen hastalık insanı tesadüfen bulur, üzerine düşünecek bir şey yoktur, kuş gribinden ve ya kanser olmaktan korkmalıyız yalandır. Dev bir yalan, değil mi? Başka dev yalanlar yok mu sanıyorsunuz. Saf olmayın.

Bir gün endişelendim diye ertesi gün hasta olmayacağım belki ama aynı endişe her gün beni bekliyor ve akşam eve benle geliyor ve uyuyana kadar beni bırakmıyor, hatta uyutmuyorsa hayırlı olsun...

İstatistik yalan söylemez. Klasik tıbbın bir kişiyi iyileştirme, “vardı, artık yok” durumuna getirmesi ortalama % 15-20 ihtimalle olur (soruna göre değişikenlik gösterir). “İlaçla 7 gün, ilaçsız bir hafta” lafı doğrudur. Duygusal Özgürleşme Teknikleri, Emotional Freedom Techniques yani EFT her tip sorunun altında sebep duyguyu bulur, bu duygu ister güncel ister 2 yaşında yediğimiz tokatın duygusudur ve o duyguyu zorlansa da hatırlanamaz yapar. Sebep ortadan kalkar ve dolayısıyla vücut kendini hasta ettiği hızla kendini iyileştirir.

Son bir tespit; insan kendini hasta eder ve kendi kendini iyileştirir. İyileşme kararı tüm duyguların kayıtlı olduğu biliçaltından alınır. Bunu kimyasallar sağlamaz ve EFT’nin başarısı dünya geneli resmiyetinde %80-90’dır. Bunu o kadar basitçe yapar ki ilk görenler “hadi canım der”, bu normaldir. Bir şeyi helede şimdiye kadar öğrendiğimizin tam tersi olan bir şeyi görmek, reddettitit, rasyonel zekamız tarafından olur, normaldir.

Bir şeyi bilmemekten daha kötü olan şey bildiğini sanmaktır.

www.eftiletanis.com

Oytun OKKIR

EFT Terapisti

1 yorum:

Zulfikar dedi ki...

Oytun son zamanlarda okudugum en kalbi yazi bu idi tesekkur ederim. Evet ne cok sartlandirilmisiz ne cok inandirilmisiz bir suru garip seye, simdi o "LIMITLERIN" icinde bogusdup duruyoruz, kimimiz erken FARK ediyor ve temizlemeye ugrasiyoruz kimimiz de kendini gerceklestiren kehanetleri kader sayi kurban rolunu oynuyoruz.

Tekrar tesekkur ederim.